25 Aralık 2010 Cumartesi

İSMET İNÖNÜ

Atatürk'ün en yakın silah ve dava arkadaşı,Lozan Kahramanı,İkinci Cumhurbaşanımız İsmet İnönü'yü  ölümünün 37. yılında saygı ve özlemle anıyoruz...

_"Ulusun makus talihini yenen",Kurtuluş Savaşımızın büyük komutanı.
_Lozan Kahramanı
_İlk Başbakanımız
_İkinci Cumhurbakanımız
_İkinci dünya Savaşı ateş çemberine tüm güçüyle direnen,halkını ateşe atmayan.
_Çok partili sisteme geçebilen demokrasıye inanmış bir lider.
_Türk Halkına, yaşantısının her anında örnek aile reisi, eş, baba olabilen.
_Türk Halkının gönlünde İsmet Paşa olarak yaşayan.

Kısaca sıraladığım bu özellikler ölümünün37.yıl dönümünde anılmaya ,saygı duyulmaya yeterli midir?....
Görüyorum ve izliyorum bulamıyorum,ne bir söz ne bir ses...Toplum belleği nerede,vefa,değer bilirlik nerede?
Bunları sorgularken iki anımı paylaşmak istiyorum:
_25 aralık1973 lise öğrencisi olduğum yıllar...Günler önce İsmet paşanın hastalık haberlerini alıyoruz.Dua ediyoruz iyiyileşsin, Sevgili eşi Mevhibe Hanım'la elle çekilmiş fotoğraflarını gazetelerde görmek istiyoruz. Dualarımız kabul olmadı ,her canlı gibi ölüm O'nu buldu. Sarsıldık tabii, yakıştıramaduk. Cumhuriyet tarihimizin yakın tanığı, aktörü bu dünyadan göç etmişti. 27 aralık 1973 sabah okuldayız, sıradan bir okul sabahı değil bu. Sınıflara alınmıyoruz, bahçede bekleliyoruz.Okul müdürümüz, öğretmenlerimiz, hizmetliler telaş içindeler.Oradan oraya koşuşturuyorlar ,bir hazırlık telaşı...O hazırlık İsmet Paşamızın cenaze törenini ; merdiven başına yerleştirdikleri , elli yedi ekran televizyondan naklen izletme için olduğunu anlamakta geçikmiyoruz.O yıllarda siyah beyaz televizyon hayatımıza yeni girmiş ama herkesin evine henüz girmemişti .Bizim evde de yoktu. Okulum bunu yapmazaydı ben de izleyemeyecektim. Düşünebiliyor musunuz onbeş basamaklı merdiven başında elli yedi ekrandan altı ,yedi yüz öğrenci ve öğretmen naklen İkinci Adam İsmet İnönü'nün cenaze törenini naklen izliyor. Kolay silinir mi bu belleklerden?....

_Üç ay önce sağlık ocağındayım,aile hekimimiz o anda yok.Başka bir doktora yönlendirdiler.Girdim ilk kez gördüğün genç bay doktorun odasına.Kimliğimi verdim, bir yüzüme bir de kimlikteki fotoğrafa baktı.Sanki anlımda yazıyormuş gibi "siz öğretmen misiniz,müzik öğretmeni misiniz?" Öğretmen olduğumda yanılmamıştı ama branşımı kestirememişti. Uzatmadan" tarih öğretmeniyim" dedim. Sorduğu soruya bakar mısınız "Hocam,İsmet Paşa Fransızca bilmediği halde neden Lozan'a gitmiş"  Acı bir tebessümle gülümsedim"çok mu önemli" diye karşı soru yönelttim  .Israrla bir kaç kez tekrarladı. Bu masum ,sıradan bilinmeyeni sormak değildi. Burada küçümseyerek ,tarihi sorgulamak vardı. Fransızca bilip bilmemesinin önemli olmadığını ,önemli olan"halkı dilinde çetin ceviz olması" dik duruşlu bir diplomat almasından söz ederek savundum.O söylemesede ben anlamıştım ,Dr Rıza Nur diyecekti...O söyleyemeden ben Fransızca bilen Dr Rıza Nur'un marifetlerini kısaca söyeyip ayrıldım....
 Not:İsmet İnönü Fransızca biliyordu,ancak Lozan Konfesansında diplomaside konuşacak kadar yeterli değildi. İlerlemiş yaşında Fransızcasını geliştirdiğini anımsatmak isterim...
Arzu

4 yorum:

nihansu dedi ki...

Çok güzel bir yazıydı. Dil bilmek demek diplomasi dilini biliyor demek değil, İsmet İnönü diplomasinin o kıvrak dilini çok iyi bilen ve kullanan biriydi bana göre (okuduğum kadarıyla elbette)
İzninizle okuduğumda çok etkilendiğim Ayşe Kulin'in Nefes Nefese adlı romanındaki bir bölümü paylaşmak istiyorum; (2. Dünya Savaşı sırasında geçen bir yazışma)

"Almanlar Türk sınırına yakınlaşmayacaklarına söz veriyorlardı. Şu şartla ki; "Türk hükümeti bizi bu tutumumuzu değiştirecek önlemler almaya mecbur etmediği sürece" İnönü, Hitler'in verdiği teminata teşekkür etti ama O da Hitler'in üslubuyla ve hemen hemen aynı kelimelerle bir ilave kayıt düştü mektubuna; "Alman Hükümeti, Türk Hükümeti'ni dostane davranışını değiştirmeye mecbur edecek önelmler almaya kalkışmadığı sürece"
-nihansu-

Arzu Sarıyer dedi ki...

Çok teşekkürler Sevgili Nihansu...

gülsen VAROL dedi ki...

Dakikalardır düşünüyorum yorum yapsam mı yapmasam mı diye.. Ama bilirsin ben içindeki dilinde olan bir insanım..
İnönünün tarihi kişiliğine söylenecek tek bir kelime bile edemem edilmesine de göz yummam.. Ancak, ben o kişinin haris, kinci ve bencil kişiliğini hiç sevmedim.. Özellikle Mareşal Fevzi Çakmak'ın ölümünde radyolarda bangır bangır türküler şarkılar çalınıyor diye tüm halkın ve aile büyüklerimin galeyanını hatırladıkça.. Küçüktüm ama halkın sokaklara dökülüşünü ve inönünün çark ederek yas ilan edip radyolardaki müzik yayınlarına ara verilmesini emretmesini hatırlarım..
Atatürk'le olan dargınlığını ve onun ölüm döşeğinde bile ihtiraslarına yenik düşmesini untamam.
Sevgili tarih öğretmenim Arzu, bu çok kritik bir gergin iptir .. sen de iyi bilirsin ki tarih, kitaplarda ne yazarsa odur! diye bilinir.. ne kadar yanlış! tarih, yaşayanın belleğinde kalandır bana göre.
Yani sözün özü ben İnönüyü hiç sevmedim!

Arzu Sarıyer dedi ki...

Teşekkürler Sevgili öğretmenim.Tarihi bir kişiliğin ölüm yıldönümüne dair anımsatmalardır yazım.İyi bir asker,iyi bir devlet adamı derken; siyaseten eleştirdiğim,sorguladığım yönleri olmuştur...olacaktır da...