27 Mart 2010 Cumartesi

27 MART DÜNYA TİYATROLAR GÜNÜ

      Uluslararası Tiyatro Enstitüsü 1948 yılında kuruldu. Bu enstitü 1961 yılında aldığı bir kararla 27 Mart gününü Dünya Tiyatrolar Günü olarak kabul etti. Her yıl enstitüye üye ülkelerde 27 Mart günü Tiyatro Bayramı olarak kutlanır.
       Tiyatro yaşamın bir parçasıdır. Yaşamı sergiler. Yaşama sevincini yaratır. Geçmişi, günümüzü, geleceği anlamamıza yardımcı olur. Tiyatro; Sorunlarımıza ışık tutar. Tiyatro, insanlar arasında halkın içinden doğmuş bir sanattır. Tiyatro hep iyiden, güzelden hoştan yana olmuştur.
      Tiyatro insanları eğitir. Eğitirken düşündürür. Tiyatro insanlara birlikte gülmek, birlikter ağlamak, birlikte düşünmek gibi insanca duygular aşılar.
      İnsan hayatı içinde var olan umudun, acının ve sevincin, hep birlikte verildiği oyunlara dram denir. Komedi, insan hayatı içindeki komik ve gülünç şeylerin oyunlaştırılmasıdır. Konularını tarih ve efsanelerden alan acıklı sahne oyunlarına ise, trajedi denir.
      Tiyatro eğitimi, konservatuar denilen okullarda verilir. İnsanları eğiten, eğlendiren tiyatro, aynı zamanda düşündürür de. Bir arada yaşayan insanların birlikte güldüğü, birlikte ağladığı ve hep birlikte düşündüğü tiyatro salonları, insanca duyguların da öğrenildiği yerlerdir.
      Tiyatro olmasaydı, insanoğlu çok eksik, çok güdük kalırdı.”Haldun Taner
      İnsanı insana tanıtmanın en kolay aracı tiyatrodur. N. Spartak
      Her yıl olduğu gibi bu" Dünya Tiyatrolar günü"nde de yukarıda yazdığım cümleler söylenecektir. Okullarda, salon toplantılarında.Çoğu, belki de tamamı unutulur bu bilgilerin. Sonrada yakınmalar, bahaneler ardına sığınmalar...Gençler sanattan anlamıyor,Muhsin Ertuğrul’u bilmiyor,konservatuar sınavında bilmem kaçıncı sadrazam dedi gibi yakınmalar.En kalıcı öğrenme yaşayarak öğrenmedir, kolay kalay unutulmaz.
      İlk tiyatro sözcüğünü belki okula gitmediğim yılarda anne babamın sohbetlerinde duymuşumdur."Şu oyunu halk evinde görmüştük.. ne güzeldi "derlerdi.Merak ederdim “Halk Evi”nedir.Gösteremezlerdi bana “Halk Evleri” kapatılalı yıllar olmuş.İlkokul yıllarımda öğretmenimden sık sık duyduğum sözleri anımsıyorum.”Yarın tiyatroya gidiyoruz!”,”yarın okulumuza tiyatro geliyor!” çoğunun adını unuttum.Aklımda kalan oyun adlarından biri”Çatallı köy”bir de “Bir Delinin Hatıra Defteri”.Hiç unutmam Bir “Delinin Hatıra Defteri” oyuncusuna sınıfım adına çiceği ben verdimiştim.Ne çok heyecanlanmıştım,üç cümleyi zor söyleyebilmiştim.Bizim okulumuzda tiyatro salonu yoktu.Öğretmenimiz başka okulların salonlarına götürürdü.Ya da sadece basma dokuma üreten değil aynı zamanda ilçemizin kültür ve sanat üretimine ev sahipliği yapan “Sümerbank Basma Sanaii Müessesi”salonuna da götürürdü.Sümerbank solonuna gitmek bir başka keyifti.Şehir merkezi ile fabrika arasında işçi ve memurların bindiği ,şimdi sesi ve görüntüsü hafızalarımızdan silinmeyen “Gıdı gıdı”adında trene binmek,on onbeş dakikalık güle oynaya yolculuk ve tiyatro...
      Lise yıllarımızda artık tiyatroda kendimiz  de oynuyoruz.”Paydos”da ağlardık bir öğretmenin başına gelenleri gördükçe.”Buzlar Çözülmeden”de de gülerdik.Gördüğümüz saflık hem güldürür hem de düşündürürdü. Lise son sınıfta edebiyat ve felsefe öğretmenlerimizin sık sık yineledikleri öneriler”Üniversiye gittiğinizde kültür ve sanata zaman ayırın.Özellikle Devlet tiyatrolarına gidin.” Ben izmir’de okudum, şanslıydım.İzmir’de devlet tiyatrosu vardı.Sezon buyunca hemen her oyuna giderdik.Unutamadıklarım arasında”Parkta bir sonbahar” ve Sönmez Atasoy gelir.
      Öğrenim hayatı boyunca aldığım tiyatro sevgisi ve bilgisini ben de öğrencilerime vermeğe çalıştım.Öğretmenlikte ilk görev yerim köydü.Bağlı olduğu ilçede ve ilde pek tiyatronun sözü geçmezdi.Olsaydı ne yapar eder götürürdüm onları tiyatroya.Oynayabilecekleri oyunlardan seçer oynatmaya çalışırdım.İşte tiyatro budur dercesine.Umarım anılarında bir tiyatro imgesi oluşturabilmişimdir.Sonraki yıllarda çalıştığım sivil toplum örgütlerinde de en iyi eğitme ve öğretme tiyotrodan geçer anlayışı ile gençlerle oyunlar sahnelemeye çalıştık. Bunlar benim aklımda kalan güzel anılarım..
      Bana tiyatronun ne olduğunu  ilk öğreten, sevdiren annem babam ve ilkokul öğretmenimdir .Onlar bu sevgiyi nereden almışlardı.Türkiye’nin Rönesansı denilen Köy Enstitüleri ve Halk Evlerinden.Önümüzdeki günlerde 70 yıl dönümünü kutlayacağımız,yurdun dörtbir yöresinde kurulan 21 Köy enstitüsünde tiyatro salonları ve açıkhava tiyatro binaları vardı.Başta dünya klasikleri olmak üzere pek çok oyunu sergiliyorlardı.Hem kendileri hem de yerleşim yerlerindeki köylüler tiyatronun vermiş olduğu eğitimi almış oluyorlardı.Kapatılalı neredeyse atmış yıl oluyor.Hala tartışıyoruz neden ,niçin diye…Aydınlıktan korkan yarasalara sormak gerek diyorum.
      Özellikle Ege ve Akdeniz bölgelerimizde hangi ören yerine gidersek gidelim mutlaka bir açık hava tiyatrosu görürüz.Binlerce kişiyi alacak büyüklükte olanlar vardır.Binlerce yıl önce bu devasa yapıtlar niçin yapıldı,neden neden diye düşünmüyoruz.O kadar sağlam yapılmışlar ki yılların debremleri,rüzgarları,yoğmurları onları yıkamamış.Bugün bir zamanlar tiyatronun sergilendigi o güzelim mekanlarda yoz kültürün yoz konserleri veriliyor.Önlem alınmaz ise doğanın yıkamadığı o mekanları gümbür gümbür mekanik sesler yıkacak.
      Tiyatro yazarı,yönetmeni Haluk Işık’ın sözleriyle bitiriyorum.” Ruhumuzu, sanattan başka hiçbir şey arındıramaz. Bunun için ömür tüketenlerinse, sizden başka kimsesi yoktur.
“Tiyatro, bir memleketin kültür düzeyinin aynasıdır” diyor Atatürk. Hepimiz düzey belirleme sınavındayız. Kazandığımızda, ülkemiz ve çocuklarımız kazanacak. Yaşasın tiyatro!” 
Arzu Sarıyer

12 yorum:

GÜVEN SERİN dedi ki...

Ne güzel ışıldamışsınız.Tıpkı tiyatronun içimize,beniğimize,yolumuza yansıttığı güzel ışıklar gibi...

Selam olsun sevgili dost; tiyatroyu bir gün değil her gün hayatına çağıran her keze selam olsun.

Arzu Sarıyer dedi ki...

Selam olsun Güven,tiyatrosuz kalmayasın.Çok teşekkürler.

Amozonik dedi ki...

Güzel paylaşımın için teşekkür ediyorum.İlgi ile okudum,sonra yarasaları düşündüm neler yazasım geldi...Aklıma mağara alegorisi geldi..Öğretmen olmak güzel ve hele de bilinçli öğretmen olmak elbett çok daha güzel.Sevgi ile

bilge dedi ki...

benim yaşadığım ilçede tiyatro yoktu ama babamla ankara ya gittiğimizde bizi hep tiyatroya götürürdü gençlik parkında açık hava tiyatrosuna gitmiştim ilk kez .sevgi ve dostlukla...

Arzu Sarıyer dedi ki...

Teşekkürler sevgili akheneton,sevgiler.
Sevgiler bilge'ciğim teşekkürler.

Akgül Çubukçu dedi ki...

Çok ayrıntılı, aydınlatıcı ve anlamlı bir yazı sevgili arkadaşım. Farkındalığı arttırmak adına çok önemli konuları ön plana çıkarmışsın. Aklına, yüreğine sağlık. Sevgilerimle.

Arzu Sarıyer dedi ki...

Çok teşekkürler Sevgili arkadaşım,sevgiler.

MAVİ TUTKU dedi ki...

Tiyatroların bugün haline bakılırsa yazık halimize! Çok güzel bir paylaşım, çok teşekkürler..

Arzu Sarıyer dedi ki...

Evet ne yazık ki Onuncu Köylüm,ben teşekkür ederim.

Mehmet Bilgehan Merki dedi ki...

Merhaba hemşerim, Merhaba tarih dostu, Merhaba doğa sever. Sizi bulduğuma ve tanıdığıma sevindim. İzleyeceğim. Sevgiyle kalın.

Arzu Sarıyer dedi ki...

Merhaba dost,teşekkürler.Ben de sevindim.Selam ve sevgiler.

ali zafer sapci dedi ki...

http://alizafersapci.blogspot.com/2010/01/attila-ilhan-tiyatro.html

Benzer bir yazı da burada var, ilgilenirsiniz diye, selamlar.