15 Ocak 2010 Cuma

NAZIM HİKMET 108 YAŞINDA




1902’de doğdum


doğduğum şehre dönmedim bir daha

geriye dönmeyi sevmem

üç yaşımda Halep’te paşa torunluğu ettim

ondokuzunda Moskova Komünist Üniversite öğrenciliği

kırkdokuzumda yine Moskova’da Tseka-Parti konukluğu

ve ondördümden beri şairlik ederim.

kimi insan otların kimi insan balıkların çeşidini bilir

ben ayrılıkların

kimi insan ezbere sayar yıldızların adını

ben hasretlerin

hapislerde de yattım büyük otellerde de

açlık çektim açlık grevi de içinde ve tatmadığım yemek yok gibidir

otuzumda asılmamı istediler

kırk sekizinde barış madalyasının bana verilmesini de

verdiler de

otuz altımda yarım yılda geçtim dört metre kare betonu

elli dokuzumda on sekiz satte uçtum Prag’dan Havana’ya

Lenin’i görmedim nöbet tuttum başında 924’te

961’de ziyaret ettiğim anıt kabri kitaplardadır

partimden koparmaya yeltendiler beni

sökmedi

yıkılan putlar altında da ezilmedim

951’de bir denizde genç bir arkadaşla yürüdüm üstüne ölümün

52’de çatlak bir yürekle dört ay sırt üstü bekledim ölümü

şu kadarcık haset etmedim Şarlo’ya bile

aldattım kadınlarımı

konuşmadım arkasından dostlarımın

içtim ama akşamcı olmadım

hep alnımın teriyle çıkardım ekmek paramı ne mutlu bana

başkasının hesabına utandım yalan söyledim

yalan söyledim başkasını üzmemek için

ama durup duruken de yalan söyledim

bindim trene uçağa otomobile

çoğunluk binemiyor

operaya gittim

çoğunluk adını bile duymamış

operanın

çoğunluğun gittiği kimi yerler de ben gitmedim 21’den beri

camiye kiliseye tapınağa havraya büyücüye

ama kahve falına baktırdığım oldu

yazılarım otuz kırk dilde basılır

Türkiye’mde Türkçe’mde yasak

kansere yakalanmadım daha

yakalanmam da şart değil

başbakan filan olacağım yok

meraklısı da değilim bu işin

bir de harbe girmedim

sığınaklara da inmedim gece yarıları

yollara da düşmedim pike yapan uçakların altında

ama sevdalandım altmışıma yakın

sözün kısaı yoldaşlar

bugün Berlin’de kederden gebermekte olsam da

insanca yaşadım diyebilirim

ve daha ne kadar yaşarım

başımdan neler geçer daha

kimbilir.


HASRET  HALUK IŞIK

7 yorum:

gülsen VAROL dedi ki...

İnsan, ulaşamadığına saygı, vazgeçemediğine sevgi duymalı sevgili arzu öğretmenim..
Ve Nazım Hikmet'i saygı duyarak sevmeli..

Hatırladığın ve hatırlattığın için yüreğin dert görmesin.

bilge dedi ki...

onurlu ama hasret gitti bu dünyadan her yer vatanı oldu bir doğduğu topraklar hariç saygı ve sevgiyle anıyorum kca çınarı...paylaşımınız için teşekkürler..

GÜVEN SERİN dedi ki...

Beden isteyince kalem yazıyor.Beden coşunca; kalem de coşuyor.:))

Sevgi ve saygılarımla dostum.

bücürükveben dedi ki...

Hem çok ilginç, hem çok hüzünlü bir yaşam, tüm ünlü şair ve dava adamlarınınki gibi galiba:((
sevgiler

ayferbilici dedi ki...

Dolu dolu yaşamış..bazen kırık, bazen buruk, çoğunlukla da özlemle yaşamış ama, her yanını sevgiyle bezediği dopdolu bir hayat yaşamış. Özetle yaşamanın hakkını vermiş.
Ne mutlu....

Sevgiler

Adsız dedi ki...

Nazım'ı ve yaşamını anlamak gerçekten önemli. Bazılarının onun adını, şiirlerini anması ise midemi bulandırıyor.

Selamlar

ali zafer sapci dedi ki...

"Nazım Hikmet'in Bursa Cezaevi'ndeki tutsaklık günleri. Koğuş arkadaşlarını okumaya yazmaya yönlendiren Nazım, aynı zamanda cezaevi yönetimine de yardım etmektedir.

Cezaevi denetimine Adalet Bakanlığı'ndan bir müfettiş gelir. Bir kaç günlük denetimden sonra müdüre:

- Nazım da buradaymış, çağır da görelim, nasıl biridir? der. Nazım'ı odaya getirirler. Müdür koltuğuna iyice kurulan müfettiş Nazım' ı tepeden tırnağa süzer ve:

- Demek Nazım sizsiniz, der. Nazım'a oturması için yer göstermez, kısa bir konuşmadan sonra, gidebilirsiniz, der. Nazım tam kapıdan çıkarken durur ve müfettişe:

- Ömer Hayyam adını duydunuz mu? diye sorar. Müfettiş hemen atılır:

- Kim duymaz Hayyam'ı. Nazım:

- Hayyam zamanında İran hükümdarı kimdi? diye sorar. Müfettiş şaşırır. Nazım konuşmasını sürdürür:

- Görüyorsunuz sanatçıyı hatırladınız ama hükümdarı hatırlamadınız. Yıllar sonra beni dünya anımsayacak ama adalet bakanını ve sizi kimse hatırlamayacak, der çıkar.

Müfettiş yaptığı yanlış anlar, Nazım'ı geri çağırır ama Nazım koğuşunun yolunu tutmuştur.

Sahi, o dönemin adalet bakanı kimdi?"

Alıntı

Umarım hoşunuza gidecek bir alıntı olur.Selamlar.