18 Aralık 2009 Cuma

YILLAR SONRA


       Birkaç gün önce eski bir öğrencimin liseye giden oğlu Ali ile görüştüm. Bana, “Hocam,” diye hitap ediyor. Otuz yıl önce ablasını daha çok sevdiğimi düşünerek, bu yüzden kıskançlık yaramazlıkları yapan Hasan, ne zaman büyüdün sen? Pırıl pırıl, aydınlık yüzlü iki çocuk yetiştirdin. Geçen yıl kıskanılan ablanın, öğretmen olan kızının düğününde gördüm onları. Üç kardeş, üçünün de öğretmeni olmuştum. Şimdi kırklarını aşmışlar da boylarınca çocuk yetiştirmişler. O çocukları tanımış olmaksa benim için ayrı bir mutluluk. Ali, çok yetenekli ve başarılı bir öğrenci. O'nu dinledikçe gençlerle ilgili umutlarım yeşeriyor. Zaman zaman geçmişime dönüp, ardımda bıraktığım yılları düşünmeden edemiyorum.
       İzmir'deki öğrencilik günleri... O sağ sol çatışmalarının en yoğun yaşandığı günler. Yoğrulup, piştiğimiz yetmiş sekiz kuşağı, kazanları ve fırınları. Staj yaptığımız okullarda öğrenciler bize, “Hocam,” derlerdi. Hep tartışılır, “Hoca mı öğretmenim mi?” diye. Biliyoruz ki ne kadar özen göstersek de ilköğretimde, “Öğretmenim,” liseden sonrası ise, “Hocam,” diye hitap edilir. Bizim hocalarımıza da “Hocaların hocası,” derlerdi. Birbirlerini, “Hocaların hocası geliyor,” diye uyarırlardı. Bizim de pek hoşumuza giderdi. Yıllar sonra, “Öğrencilerimin öğrencileri,” demek o kadar hoşuma gidiyor ki.
       Bir anket için İzmir'in gecekondu semtlerinden bir ilkokula gitmiştim. Çok soğuk bir kışı günü, üstümde kendi ördüğüm bir kazak, onun üstünde de yine kendi ördüğüm mont. Müdürün dikkatle baktığını hissetim ama bana ne söyleyeceği aklımın ucundan bile geçmemişti. “Siz üst üste giyinmişsiniz, üşümüyorsunuz. Bakın, bu çocuklar birini bile zor buluyorlar!” demesin mi? Hiç beklemediğim cümlelerdi bunlar. Bana göre sıradan, ona göre fazladan. Öylesine üzülmüştüm ki sınıflarına girmemiştim o çocukların. Beni sadece bahçede görmüşlerdi.
       Ali'nin babasını ve halalarını okuttuğum köy, öğretmenliğimin ilk yıllarının tanığıydı. Yirmi yılımı doldurup, il merkezine atanıncaya kadar ben hiç bir okulda önlüksüz derse girmemiştim. Öğrencilerimin dikkati, benim giysilerimde olmasın istememiştim. O müdürün sözleri kafamda hep bir çivi olarak çakılı kalmıştı. Aynı köyde çalışırken bir gezi planlamıştık. Gezi öncesi gerekli açıklamaları yapıyordum. Muziplikten hoşlanan ve arkadaşları arasında böyle bilinen öğrencim Cuma, parmak kaldırarak söz istemişti. Söz verdim, gezi planıyla ilgili kafasına takılan bir şeyi soracak sanmıştım. “Hocam geziye giderken şu üstünüzdeki boz elbiseleri giymeyin!” demez mi? Cuma’nın, “Boz,” diye nitelendirdiği ise, özellikle dikkat çekmemek için giyindiğim açık renkli önlüğümdü..
       Şimdi düşündüğümde, bunlar çok küçük ayrıntılar belki. Ama o yıllarda çok önemli konulardı.



18 Aralık 2009 Sarayköy
Arzu Sarıyer

8 yorum:

Newbahar dedi ki...

Anıları dinlemek ne hoştur...
Heleki bir öğretmenin dilindense. Küçük ayrıntılar olsaydı eğer böyle yer edebilir miydi sizde..
Ne güzeldi. Boz önlüklü öğretmenim:))

Sevgi ve saygılar Newbahardan

Arzu Sarıyer dedi ki...

Newbahar'cığım bizi en güzel sen anlayabilirsin.Yerler başka olsada aynı koşullarda öğretmenlik yaptık annen ve babanla.Selam ve sevgiler.

GÜVEN SERİN dedi ki...

Sımsıcak tertemiz yaşanmışlıklar. Tıpkı yeni pişmiş bir köy ekmeğinin kokusu gibi. Tıpkı yeni doğmuş küçük bir bebeğin kokusu,tatlı sesi gibi...

Arzu Sarıyer dedi ki...

Yeni pişmiş köy ekmeğinin kokusunu sorma dostum.Söz onu da ayrıca yazacağım.O koku hiçbir şehir ekmeğinde yok.Selam ve sevgiler.

Hamiyet Akan dedi ki...

Dünya içinde koca bir dünyadır öğretmen ve öğrencinin dünyası... Anılarınız arasında dolaşmak büyük bir onurdu öğretmenim...
Yeni yılınızı en içten dileklerimle kutluyor ve size tüm güzelikleri getirmesini arzu ediyorum.
Sağlıcakla kalınız...
Sevgi ve muhabbetlerimle...

Arzu Sarıyer dedi ki...

Çok teşekkürler.

suskunbiradam dedi ki...

2 yazınıza yorum yapmışım. Bu yazınızı ve öncesini okumamışım. Profilinize de bakmamışım. Ve meslektaşlığımızı kaçırmışım.

Sayenizde öğrendim.

Listemdeki arkadaşlarım aklıma geldi de. Öğretmen blogcu arkadaşlarım çoğaldı. Buna seviniyorum.

Öğretmenliğin en güzel sermayesi olan anılarınızdan bir kesiti yazmışsınız. Bazen ben de hatırlarım meslekteki yıllarımı ve gözlerim yaşarır.

Bana çok şey hatırlattınız... Gözlerim dolmadan kaçayım...

Sevgiler...

Arzu Sarıyer dedi ki...

Teşekkürler öğretmenim.Hasretsenfonileri Öğretmenim "Burası öğretmenler odası gibi oldu "demişti,sevinmştim.İsteyerek ve severek yaptığım en güzel görev.Yine dünyaya gelsem yine öğretmen olurdum.
Hatırladıklarımızı paylaşacağız öğretmenim.Benden de sevgiler.