3 Haziran 2011 Cuma

HAZİRANDA ÖLMEK ZOR

 
       3 Haziran 1963-3 haziran 2011 Bu dünyadan göç edeli 48 yıl geçmiş Nazım Hikmet.Tüm dünya tanımış da bir türlü tanıyamadığımz ,tanıtamadığımız"Ünlü Nazım Hikmet"...


      Ben ne zaman,nerede,nasıl tanımaya çalıştım?.. anımsayamıyorum.Belki hep aydınlık yüzlü, ilerici ilkokul öğretmenim fısıldadı kulağımı ilk kez."Bu memeleketten Nazım Hikmet geçti" dedi. Ben de eve gitip anneme söyledim.Annem de yine"Bu öğretmen kominist,bak kominist şairden söz etmiş..." derdi ama çok üstünde durmazdı, kötülemezdi de. Çok fazla bilgisi de yoktu belki...Atmışlı, yetmişli yıllarda evimizdeki radyodan Sofya ,Budabeşte radyoları dinlenirdi. Belki o radyolardan duymuş olabilirim adını ve şiirlerini.Radyo tiyotrolarından da dinlemiş olabilirim...Lise yıllarıma kadar Nazım Hikmet'le ilgili yazılı bir kaynak yok hafızamda...Liseli yıllarımda da çok sınırlı; her edebiyat öğretmenim adını anamazdı,korkardı...İlk kez Mevlüt Tezcan öğretmenden duymuştum eserlerinin adlarını, öncelikle anımsadığım "Memleketimden İnsan Manzaraları" Belki o yüzden gördüğüm her manzarada O'nu anımsamam..
     
      Şimdilerde anlıyorum ki bizler şanslıymışız, kısıtlı da olsa basılı kitaplarına o yıllarda ulaşabildiğimize.Kırklı ,ellili yıllarda gençlik yaşayanlarımızın anılarında öğreniyorum ki Nazım hikmet şiirleri ezberlenerek kişiden kişiye çok gizli dağılabiliyormuş.Ya da acele yazılıverilen küçük kağıtlarda dizeler.Ya da kilitli tutulan anı defterlerinde...yakalanıldığında cezalardan ceza beğenilerek...Baskılar, yok etmeler,unutturulmaya çalışımalar...Tüm Dünya Nazım Hikmet denilince; Türk ,Türkiye'yi anımsarken biz unutmaya mahkum bırakılmışız.Çok geç tanıdık çok geç...Anlamakta da...

      Bu üç haziranda kısacık anımsadıklarımı paylaştım.Ölümsüz Nazım Hikmet! Çok sevdiğin ve istediğin Anadolu'da bir köy mezarlığına seni getiremedik,baş ucuna bir çınar ağacı dikemedik...Ondan mıdır çınar ağacına çok sevmem...

      Haziran!...Sanki ölüm ayı !..Başta en ünlü şairimiz Nazım Hikmet olmak üzere Orhan Kemal, Ahmet Arif ünlü edebiyatcılarımız peş peşe bu ayda öldüler. Onları ölüm yıl dönümlerinde saygıyla anarken,anımsatmak ve anlamak önemli olan...özlemek...

Arzu


      HAZİRANDA ÖLMEK ZOR

orhan kemal'in güzel anısına


işten çıktım

sokaktayım

elim yüzüm üstümbaşım gazete

sokakta tank paleti

sokakta düdük sesi

sokakta tomson

sokağa çıkmak yasak

sokaktayım

gece leylâk

ve tomurcuk kokuyor

yaralı bir şahin olmuş yüreğim

uy anam anam

haziranda ölmek zor!

havada tüy

havada kuş

havada kuş soluğu kokusu

hava leylâk

ve tomurcuk kokuyor

ne anlar acılardan/güzel haziran

ne anlar güzel bahar!

kopuk bir kol sokakta

çırpınıp durur

çalışmışım onbeş saat

tükenmişim onbeş saat

acıkmışım yorulmuşum uykusamışım

anama sövmüş patron

ter döktüğüm gazetede

sıkmışım dişlerimi

ıslıkla söylemişim umutlarımı

susarak söylemişim

sıcak bir ev özlemişim

sıcak bir yemek

ve sıcacık bir yatakta

unutturan öpücükler

çıkmışım bir kavgadan

vurmuşum sokaklara

sokakta tank paleti

sokakta düdük sesi

sarı sarı yapraklarla birlikte sanki

dallarda insan iskeletleri

asacaklar aydemir'i

asacaklar gürcan'ı

belki başkalarını

pis bir ota değmiş gibi sızlıyor genzim

dökülüyor etlerim

sarı yapraklar gibi

asmak neyi kurtarır

sarı sarı yaprakları kuru dallara?

yolunmuş yaprakları

kırılmış dallarıyla

ne anlatır bir ağaç

hani rüzgâr

hani kuş

hani nerde rüzgârlı kuş sesleri?

asılmak sorun değil

asılmamak da değil

kimin kimi astığı

kimin kimi neden niçin astığı

budur işte asıl sorun!

sevdim gelin morunu

sevdim şiir morunu

moru sevdim tomurcukta

moru sevdim memede

ve öptüğüm dudakta

ama sevmedim, hayır

iğrendim insanoğlunun

yağlı ipte sallanan morluğundan!

neden böyle acılıyım

neden böyle ağrılı

neden niçin bu sokaklar böyle boş

niçin neden bu evler böyle dolu?

sokaklarla solur evler

sokaklarla atar nabzı

kentlerin

sokaksız kent

kentsiz ülke

kahkahanın yanıbaşı gözyaşı

işten çıktım

elim yüzüm üstümbaşım gazete

karanlıkta akan bir su

gibi vurdum kendimi caddelere

hava leylâk

ve tomurcuk kokusu

havada köryoluna

havada suçsuz günahsız

gitme korkusu

ah desem

eriyecek demirleri bu korkuluğun

oh desem

tutuşacak soluğum

asmak neyi kurtarır

öldürmek neyi

yaşatmaktır önemlisi

güzel yaşatmak

abeceden geçirmek kıracın çekirgesini

ekmeksiz yuvasız hekimsiz bırakmamak


ah yavrum

ah güzelim

canım benim / sevdiceğim

bitanem

kısa sürdü bu yolculuk

n'eylersin ki sonu yok!

gece leylâk

ve tomurcuk kokuyor

uy anam anam

haziranda ölmek zor!

nerdeyim ben

nerdeyim ben

nerdeyim?

kimsiniz siz

kimsiniz siz

kimsiniz?

ne söyler bu radyolar

gazeteler ne yazar

kim ölmüş uzaklarda

göçen kim dünyamızdan?

asmak neyi kurtarır

öldürmek neyi?

yolunmuş yaprakları

ve kırılmış dallarıyla bir ağaç

söyler hangi güzelliği?

kökü burda

yüreğimde

yaprakları uzaklarda bir çınar

ıslık çala çala göçtü bir çınar

göçtü memet diye diye

şafak vakti bir çınar

silkeledi kuşlarını

güneşlerini:

«oğlum sana sesleniyorum işitiyor musun, memet,

memet!»

gece leylâk

ve tomurcuk kokuyor

üstümbaşım elim yüzüm gazete

vurmuşum sokaklara

vurmuşum karanlığa

uy anam anam

haziranda ölmek zor!

bu acılar

bu ağrılar

bu yürek

neyi kimden esirgiyor bu buz gibi sokaklar

bu ağaçlar niçin böyle yapraksız

bu geceler niçin böyle insansız

bu insanlar niçin böyle yarınsız

bu niçinler niçin böyle yanıtsız?

kim bu korku

kim bu umut

ne adına

kim için?

«uyarına gelirse

tepemde bir de çınar»

demişti on yıl önce

demek ki on yıl sonra

demek ki sabah sabah

demek ki «manda gönü»

demek ki «şile bezi»

demek ki «yeşil biber»

bir de memet'in yüzü

bir de güzel istanbul

bir de «saman sarısı»

bir de özlem kırmızısı

demek ki göçtü usta

kaldı yürek sızısı

geride kalanlara

nerdeyim ben

nerdeyim?

kimsiniz siz

kimsiniz?


yıllar var ki ter içinde

taşıdım ben bu yükü

bıraktım acının alkışlarına

3 haziran '63'ü

bir kırmızı gül dalı

şimdi uzakta

bir kırmızı gül dalı

iğilmiş üzerine

yatıyor oralarda

bir eski gömütlükte

yatıyor usta

bir kırmızı gül dalı

iğilmiş üzerine

okşar yanan alnını

bir kırmızı gül dalı

nâzım ustanın

gece leylâk

ve tomurcuk kokuyor

bir basın işçisiyim

elim yüzüm üstümbaşım gazete

geçsem de gölgesinden tankların tomsonların

şuramda bir çalıkuşu ötüyor

uy anam anam

haziranda ölmek zor!

 Hasan Hüseyin

------------------------------------------------------------------------------------

1963'lerde yaşanılanları ben, ancak böyle dökebildim 1976'larda şiire.

Onüç yılda özümsemişim o olayları, onüç yıl sonra damıtabilmişim. O günleri yaşayıp da ozanlığa soyunanlar, elbette ki benden daha iyi yapabileceklerdir bu işi. "El elden üstündür, taa arşa kadar" demiş eskiler.

Hasan Hüseyin



1 yorum:

Adsız dedi ki...

Onlar,edebiyata; onlar sanata, onlar, insanlığa adanmışlardı;banka hesaplarından, kurnazlıklardan çok öte...Nice imparotorlar, nice krallar,düzenbazlığın dört yüz çeşidini yaratanlar geldi geçti de hiç gelmemiş gibi gitti bu diyarlardan. Ama onlar; geldiler ve yazdılar; geride yüzlerce, binlerce mısra,hikaye, roman; felsefe bıraktılar...

Sevgili öğretmenim; duyarlılığınız karşısında eğiliyorum..