31 Aralık 2012 Pazartesi

YENİ YILIMIZ KUTLU OLSUN


Sevgili dostlarım yeni yılınızı  ev yapımı portakallı kahveli likörüm ,sevdiğim çiceklerim ile kutluyorum. Nice sağlılı ve mutlu yıllar...2012 yi  aratmıyacak yıllarımız olsun...Nazım Hikmet şairimizin dediği gibi umutlarımız  çok olsun...Acılarımız az olsun...Sevgilerimiz çok çok olsun...






Umudunuz çok olsun dostlar...

Onlar ümidin düşmanıdır, sevgilim, 
akar suyun, 
meyve çağında ağacın, 
serpilip gelişen hayatın düşmanı. 
Çünkü ölüm vurdu damgasını alınlarına:
- çürüyen diş, dökülen et -,
bir daha geri dönmemek üzre yıkılıp gidecekler.        
Ve elbette ki, sevgilim, elbet,
dolaşacaktır elini kolunu sallaya sallaya,
dolaşacaktır en şanlı elbisesiyle: işçi tulumuyla
bu güzelim memlekette hürriyet...

Nazım Hikmet RAN






23 Aralık 2012 Pazar

KUBİLAY




Cumhuriyetimizin Devrim şehidi Kubilay'ı ve şehit arkadaşlarına saygı ile...Her 23 Aralıkta karanlıkta ışık olarak parlayacaklardır...

KU­Bİ­LAY DES­TA­NI
Ge­cey­di.
Çe­kil­miş­ti or­ta­lık­tan el ayak.
Gök­te ay yal­nız­dı,
Yıl­dız­lar uzak.
Ka­ra göl­ge­ler do­la­şı­yor­du,
So­kak­la­rın­da Me­ne­me­n’­in,
El­le­rin­de bir ye­şil bay­rak.
Baş­la­rın­da,
Der­viş Meh­met de­ni­len,
O kan­lı al­çak.
Bir ye­dek su­bay öğ­ret­men­di Ku­bi­lay,
Yir­mi dör­dün­dey­di an­cak.
Bek­çi­siy­di Cum­hu­ri­ye­tin.
Du­yun­ca ulu­ma­la­rı Ku­bi­lay,
Ko­şup gel­di.
Bek­li­yor­du onu,
Ha­in bir tu­zak.
Di­kil­di bir anıt gi­bi
Yo­baz­la­rın kar­şı­sı­na.
“Du­run!” de­di,
Dur­ma­dı­lar.
Hem kal­leş­ti­ler,
Hem kor­kak.
Sal­dır­dı­lar,
Bı­çak­lar­la üs­tü­ne.
Ne iman var­dı yü­rek­le­rin­de,
Ne mer­ha­met.
Kan­lı sal­ya­lar akı­yor­du ağ­zın­dan,
Çıl­dır­mış­tı Der­viş Meh­met.
Kes­ti bir bağ bı­ça­ğıy­la boy­nu­nu,
Dol­du­rup ka­nı­nı avu­cu­na,
İç­ti vah­şi bir haz­la,
Ka­na ka­na.
Tak­tı­lar kan­lı ba­şı­nı Ku­bi­la­y’­ın,
Bir sı­ğı­rın ucu­na,
Do­laş­tı­lar
So­kak so­kak.
Ezan ses­le­ri yük­se­li­yor­du mi­na­re­ler­den,
Sö­kü­yor­du şa­fak.
Düş­tü­ler top­ra­ğa bir bay­rak gi­bi,
Tes­lim ol­ma­dı­lar ko­lay ko­lay.
Ve şöy­le ya­zıl­dı anıt­la­rı­na:
“İ­nan­dı­lar, dö­vüş­tü­ler, öl­dü­ler,
Bek­çi Ha­san, Bek­çi Şev­ki, Ku­bi­lay.”


Öz­bek İN­CE­BAY­RAK­TAR

12 Aralık 2012 Çarşamba

BİR CİN ŞİİR* BİR CİN FIKRA



Bir Cin Şiiri
Davacı zengin, davalı yoksulsa
Zenginden yana işler yasa

Davacı yoksul, davalı zenginse
Davalıda kalır yine nizalı arsa

Davacı da davalı da zenginse davada
Özür diler çekilir aradan kadı

Davacı da davalı da yoksulsa, bak,
Sade o zaman işte yerin bulur hak

Can Yücel
Münir Özkul ,İsmail Dümbüllü iki güldürü ustamız


     Şiiri okuyunca çocukluğumda aile büyüklerimden sık sık duyduğum fıkra gibi yaşanmış olay aklıma geldi. Adını Ben de Can Yücel'in  "Cin Şiir"  den esinlenip "Cin Fıkra" koydum. Olayı yaşayan  Emine Teyzeyi( Mahallede Emine Molla Teyze) ben yaşlılığında tanıdım. Çok komik kadındı;  yaşadıklarını dogal olduğu gibi anlatırdı biz gülerdik ,O gülmezdi .Eskilerin dediği gibi saf ,temiz kalbli idi. Anneannemin arkadaşı , sık sık ziyaretine gelirdi. Hiç çocuğu olmamış ama farklı yaşlarda üç çocuk , büyütmüş hayata kazandırmıştı. 

     O'nun pazar ,düğün , mahkeme maceraları  kulaktan kulağa fıkralaşmıştır. Emine Teyzeyi ellili yılların başında  mahkemede şahit yazdırır komşusunun biri (Onun değimi ile isbat...) iki komşu arasında toprak alışverişi yüzünden anlaşmazlık çıkmıştır, olay mahkemede çözümlenecektir. Mahkeme günü sabahı Emine Molla Teyzeyi  sabah erkenden kaldrırlar,  yürüye yürüye hükümet konağındaki Mahkeme salonuna götürürler.

      Emine teyzem kahvaltı edememiştir ,şahit yazdıran komşusu beş kuruşluk bir simit alır sabah kahvaltısı yerine yedirir...Mahkemede duruşma sırası gelir, şahit Emine teyzeyi çağırır mübaşir ,teyze salona girer. Hakimin karşısındadır ;hakim sorar adın ne, soy adın , ana baba adın ne? Emine Teyzede ses seda yok, yanıt vermez. Tekrar sorar Hakim  Emine Tayzeye ; O bir tavana , bir tabana bir de hakime bakar , yutkunur bir daha yutkunur. Sonunda der ki" tavan da çok güzel,taban da çok güzel ,oturduğun yer de çok güzel . A ! oğlum burası anandan mı kaldı babandan mı kaldı ? pek gözel oturmuşsun ,çok yakışmış o koltuk!"...

       Salonda bulunan herkes afallar, birbirlerinin yüzüne bakakalırlar. Hakim akıl sağlığı yerinde değil  diyerek Emine Teyzenin  şahitliğini ret eder .Mahkeme karşı tarafın lehine sonuçlanır. Şahitlik yazdıran ailenin kadını mahkame çıkışında Emine Teyzeye çıkışır; "ah ne yaptın ne yaptın!" Emine Teyze hiç birşey olmamışcasına gayet sakin derki "Sabah yayan yürüttünüz yoruldum, karnım açıktı beş kuruşluk simiti reva gördünüz ,işte beş kuruşluk simitin ispatlığı bu kadar olur! "  

  Ah !Cin Emine Teyzem benim ,niyetinin sadece açlığını gidermek olduğunu o günlerde çocuk aklımla biliyordum...Saygı ile anıyorum ,rahmetle...

Arzu Sarıyer


28 Kasım 2012 Çarşamba

EGE'DE BİTMEYEN SONBAHAR

Bedri Rahmi Eyüboğlu 

Sitem 

Önde zeytin ağaçları arkasında yar
Sene 1946
Mevsim
Sonbahar
Önde zeytin ağaçları neyleyim neyleyim
Dalları neyleyim.
Yar yollarına dökülmedik dilleri neyleyim.

Yar yar!..Seni kara saplı bir bıçak gibi sineme sapladılar
Değirmen misali döner başım
Sevda değil bu bir hışım
Gel gör beni darmadağın
Tel tel çözülüp kalmışım.
Yar yar
Canımın çekirdeğinde diken
Gözümün bebeğinde sitem var









15 Kasım 2012 Perşembe

İMZA:KIZIN *





 Kızlarından Babalarına Mektup Var! *
Çok özel kızlardan çok özel babalarına...
Babalar ve kızları arasındaki o çok özel, kızların tüm yaşamlarındaki en önemli düğümlerden biri olan ilişkiyi, kızları babalarına mektup yazarak anlattılar. Bir zamanlar babalarının küçük kızları olan üç kadın 'Hadi' dedi ve çeşitli yaşlardan, farklı kesimlerden, ayrı görüşlerden yüz küsur kadın kâğıdı kalemi eline alıp yaşamlarındaki ilk erkeğe, babalarına yazdıkları bir sayfa mektupla onların kendileri için ne kadar önemli olduğunu tüm yalınlığıyla ortaya koydular. Kimi 'Babam keşke hayatta olsaydı' diye iç geçirirken kimi 'Zamanında keşke yan yana dururken daha fazla anlatıp birbirimizi dinleyebilseydik' diyordu. Bu hayata hazırlanırken babası kimine güçlü bir dayanak olmuştu, kimisi içinse babası hatırlanması bile sonsuz acılar veren, en ufak tereddüt duymaksızın küçük kızını terk edip gitmiş bir adamdı. 


Bir bakıma hepsi için tek bir gerçek vardı: içlerindeki küçük kız çocuğu salıncakla gökyüzüne doğru yükselip saçları rüzgârla savrulurken arkasında durup onu sallayan adamın güçlü kollarının öne doğru her gidişte kendisini daha yükseğe çıkaracağından emin olmak, salıncaktan inerken bir yeri incinmesin diye elini tuttuğunda onun avucunun sıcaklığını hissetmek istiyorlardı.

Geliri 21.Yüzyıl Eğitim ve Kültür Vakfı (YEKÜV) kanalıyla, çocukların eğitimi için bağışlanacak olan bu kitap, belki de daha önce ortaya konmamış "nasıl bir kız babası" olunacağının bir kılavuzu niteliğinde. 
(Tanıtım Bülteninden)


Sevgili Esra Aylin AKALIN ( kakarakikiri.wordpress.com )  ,Selgin GB ( selgingb.com ), Banu Özkan Tozluyurt  ( banunundunyasi.com ) hadi diyen üç kadının adı.  "114 babaya " ; her  yaşta, ünlü ünsüz,bloglu blogsuz  kadının yazdığı muktupları kitaplaştıran üç güzel kadının adı ! Aylardır çok titiz çalışmalarının ürünü bu kitabı yayına hazırladılar.  Aylardır bizler tarafından merak ve özlemle beklendi. Bugünden itibaren  bu özlem mutlu sona ulaştı; bu kitap raflardan okuyucusuna göz kırpacak. Beni al ,beni oku diyecek...Yaşayan babalara sağlıklı ömürler dileyeceğiz, sonsuzlığa göç etmiş babalara özlemle  ve saygı ile anacağız...Hazırlayan dostların deyişi ile bol bol hüzünleneceğiz...

Sevgili arkadaşım Leylak Dalı'nın sayfasında duyuruyu okuduğum anda ben de babama yazdığım bir mektupla bu güzel kitapta yer aldım .İyi ki yazmışım ,iyi ki bu kitaplaşmış.  Emeği geçen arkadaşlara  çok çok teşekkür ediyorum. Okuyucusu çok olsun dileklerimi gönderiyorum.


 Ben de babama mektup yazsaydım diyen dostlar ;geç kalmadınız.Yazdığınız mektuplar www.imzakizin.com blogunda yayınlanacaktır. 

 Arzu Sarıyer

10 Kasım 2012 Cumartesi

BU GECE ANITKABİR






BU GECE ANITKABİR 
Korkunç bir gürültü vardı Anıtkabir'de 
Sözcükler avluyu doldurmuştu çatlak ağız 
Sesleri pis mi pis 
Kargaya benzeyen kel kafalı birer kuştular 

Ata'nın devrimleri bekçisidir yaşamın 
Kim yalancı 
Kim değil 
Araya araya bulmuştular 

Yazılan sözcükler yüzleştirilmişti gerçekle 
Uygulanmasız olanları 
Anıtkabir'deki defterden 
Kovulmuştular 


FAZIL HÜSNÜ DAĞLARCA 


28 Ekim 2012 Pazar

CENNET YOK OLMASIN

30 Eylül 2012 Pazar

NE ÇOK HAİN


Ne Çok Hain

“Ne Çok Enkaz”ın yazarı Ahmet Necdet’in anısına saygıyla.*

Sizinle galiba arkadaş filandık
Işıklı günlerinde gençliğimizin.
Hayalleriyle kanatlanırdık
Gelecek, güzel Türkiyenin.
Fakat nasıl da değiştiniz birden
Arınıp bütün o düşlerden
Buzlu sularında bencilliğin.
Ne çok hain.
Hayır, belki de değişmediniz,
Aslınız belki de buydu sizin.
Sadece zamana ayak uydurdunuz
Ortak ateşinde ısınıp gençliğin.
Sonra neyseniz o oldunuz
Asıl kimliğinizi buldunuz
Uşağı oldunuz zalimin.
Ne çok hain.
Şimdi giydiğiniz her şey markalı
Tadını aldınız zenginliğin.
O fotoğraflar parkalı markalı
Uzak bir anısı oldu geçmişin.
Fakat yine de yeri geldikçe
El atıp eski albüme
Kullanıyorsunuz reklam için.
Ne çok hain.
Aynı arsız kibir suratlarınızda
Erkeğinizin dişinizin.
İçim bulanıyor karşıma çıktıkça
Ekranlarında TVlerin.
Kiminiz yeni yetme faşist çığırtkan
Kiminiz kaşarlanmış sırtlan,
Sanırsın kardeşi vampirin.
Ne çok hain.
Yoksul aile çocuklarıydınız
Orta halli, belki zengin.
Soyluydu sizden anneniz babanız,
Sade yurttaşları Cumhuriyetin.
Siz hangi piç köklerden türediniz,
Kimsiniz, neden böylesiniz
Nasıl boğuldunuz içinde ihanetin.
Ne çok hain.
Zaman geçer, devran döner
Yıkılır sarayı, zindanı zalimin
Efendi uşağını terk eder
Gereği kalmayınca hizmetin
Hele azıcık da diklendiniz mi
Yersiniz kaçınılmaz tekmeyi
Hadi, sıkıysa diklenin
Ne çok hain
Kimliksizler, omurgasızlar
Hedefisiniz şimdi lanetin.
Ne hizmetinde olduğunuz iktidar
Ne sahte parıltısı şöhretin
Kurtaramayacak sizi bu lanetten,
Halkın içinde yükselen nefretten,
Artık hiç değilse susmayı deneyin.
Ne çok hain.
22 Eylül 2012 - Cumhuriyet

12 Eylül 2012 Çarşamba

EYLÜLÜM



Eylül ne güzel bir aydır ;adı güzel kendi güzel ."Eylül"  seslenişi ne hoş gelir kulaklara .Edebiyatımızda İlkbaharda nisan ne ise sonbaharda eylül;  şiirdir, romandır,öyküdür .

Kavurucu yaz sıcaklarının sona erişini müjdeler bize; yakmayan bir güneş,serinleyen akşamlar. Ve ressamları kıskandıran sonbahar renklerden renkler beğendirir .Ve şarkıdır eylül .Bizim kuşak çok iyi bilir Ünlü şarkıcı Alpay'ın "Eylülde gel" şarkısını ,daha bir severdik eylülü...Okullar açılır ,arkadaşlar buluşur ,hasretler kavuşur...

Otuz iki yıldır çirkinlikler , acılar, umutsuzluklar bulaştı güzel eylüle. Hiçbir zaman unutlulamayacak acılı eylül "12 EYLÜL" !

ı2 eylül 1980; sıradan bir cuma sabahı , milat oluverdi yurdumun tarihinde ,12 eylül öncesi ve sonrası .Öncesi her gün onlarca ölüm, çatışma...sonrası birden bire sessizlik. İlk günler anlayamadık ; kimler için,niçin, nasıl?..Günbegün anladık 12 eylülün ne olduğunu .Özgürlükler birer birer yok olunca anladık. Sorgusuz sualsiz alıp götürmeler ,aramalar , taramalar ,kitap yakmalar vs vs . Bizim ünlü paşalarımızın ABD oğlanları olduğunu da anladık....başardıklarının ne olduğunu da...

Gencecik gençlerdik ,kadınlardık, çocuklardık.Yok etmeğe çalıştılar ama yok olmadık direndik , azaldık bekli.Kimimiz idam edildi daha on sekizine varmadan ,kimimiz kayıp ..Bilemiyoruz ne oldu ,bulamadık .Özünde omurgasızlık olan sürüngenlerimiz de varmış ,bilemedik...Onlar da dönek oldular ,liboş oldular aslını inkar ettiler.

Tüm olanların Atatürk adına yapıldı denmesi acıların acısıydı. ;olanlara karşı (bugün saygıyla andığımı) Nadir Nadi "Ben Atatürkçü değilim" dedi, çok haklıydı. Bugün yok etmek için neler yapılmıyor ki...

24 ocak1980 kararları alındığı günlerde bir dostum demişti ki" üçüncü dünya ülkeleri arasına mı sürükleniyoruz ". Ne kadar haklımış , yıl yıl anladık. Ekonomiye İMF ye teslim ettik .İlk ve tek bayan başbakanımız güle oynaya son devletçi ekonomiyi yıktığı için sevinçden dört köşe olmuştu .Nerede şimdi iyiye giden ekonomi , özelleştirmeler..Krizden krize sürükleniyoruz;hep teyet geçriliyoruz nasılsa.Gündem başka acılara gark olunca unutuyor nasıl olsa...

90 larda Atatürk Cumhuriyeti tehlikede dedik, yeşil kuşak geliyor dedik, paranoyak dediler.11 eylülü yaratıp, ılımlı islamı dayattılar. PKK terorünü Kürt açılımı dediler..Açılımlardan geçilmez olduk son yıllarda. Ve BOP geldi başımıza. Arap baharı  maharı derken komşularımzla kötü olduk.Yedi bilinmeyenli denklem gibi bir savaşın içindeyiz ama algılayamıyoruz..Gözler kör,kulaklar sağır ,diller konuşamaz!...Ne mi yapıyoruz bol bol ağlıyoruz, lanetler okuyoruz ;şehitler yolcu ediyoruz son yolculuklarına... Bindirildik bir alamete gidiyoruz kıyamete!...

Arzu Sarıyer

9 Eylül 2012 Pazar

9 EYLÜL


Söz Yetmez
Sen “9 Eylül” dersin iki kelime
Ben değişen yazgı anlarım Özgürlük anlarım, 
bağımsızlık Sen “İzmir” dersin iki hece
Ben sevinçten ağlarım
Tarihin başı mı dönmüş
 Şimşek hızıyla geldiklerinde
 Şaşırmış mı toprak
Ayakları yere değmeyen atlar geçerken
 Önce deniz mi görmüş
 Kavruk yüzlü neferleri?
 Bugün 9 Eylül 
Tam sırasıdır canlandırmanın hatıraları
 Sen “9 Eylül” dersin iki kelime
 Ben onurlu bir halk anlarım 
 Rüzgarın çevirdiği sayfa anlarım
 Sen “İzmir” dersin iki hece
 Ben saygıyla ayağa kalkarım
 Haluk IŞIK 9 Eylül 2008; İzmir

19 Ağustos 2012 Pazar

SELAM OLSUN !.. *



Bahçelerde hala güller açar mı?
Selam olsun sonsuz güneşe, aya,
Işıklar, gölgeler suda oynar mı?
Hepsi güzeldi.Kar, tipi, fırtına,
Günlerin geçişi, ardı ardına.
Hasretsiz bir kanat şakırtısına,
Mavi gökte kuşlar yine uçar mı?
Uzak, çok uzağız şimdi ışıktan,
Çocuk sesinden, gül ve sarmaşıktan.
Dönmeyen gemiler olduk açıktan,
Adınızı soran, arayan var mı?

 AHMET HAMDİ TANPINAR  


Selam olsun,nice mutlu bayramlara...

6 Temmuz 2012 Cuma

Ağlamak İçin Gözden Yaş mı Akmalı?



Ağlamak için gözden yaş mı akmalı?
Dudaklar gülerken, insan ağlayamaz mı?
Sevmek için güzele mi bakmalı?
Çirkin bir tende güzel bir ruh, kalbi bağlayamaz mı?
Hasret; özlenenden uzak mı kalmaktır?
Özlenen yakındayken hicran duyulamaz mı?
Hırsızlık; para, malmı çalmaktır?
Saadet çalmak, hırsızlık olamaz mı?
Solması için gülü dalından mı koparmalı?
Pembe bir gonca iken gül dalında solmaz mı?
Öldürmek için silah, hançer mı olmalı?
Saçlar bağ, gözler silah, gülüş, kurşun olamaz mı?

Victor Hugo

2 Temmuz 2012 Pazartesi

TÜRKÜLERİN ÇIĞRILDIĞI SİVAS'TAN İNSANLARIN YAKILDIĞI SİVAS'A *




Hazin bir türkü müydü yaşam?...Yoksa yaşam olmaktan çıkmış, umutsuzlukta, yangında,ölümde mi demir atmıştı?...
Karabasanların boyunduruğunda yaşamak yakışr mıydı insana?...

Böyle bir yangın nasıl yaralamaz insanı?

Yakanları ve yaktıranları ,yangıncıları yaralamaz yalnızca.

Yakmayanın vurdumduymazlığı alçaklık değil midir?
........
Türküler yakılmış dedi bir gazeteci.Türküler Sıvas'taydı...
Türküleri çağıranların diyarı Sivas ,insanları yakanların diyarına dönüşmüştü.

Ne acı!...
Sivas unutulmuş acı mı?Sivas unutulmalı mı? Acıları unuttuk deyince bitirmiş mi oluyoruz? Yoksa yeni acılara çağrı mı unutmak?Unutulmuş acı olamaz Sivas! İnsanlığın üzerine örtülmüş utanç şalı! ne denli büyük olursa olsun örtülebilir mi türkülerin üstünü? Örtülebilmiş mi şimdiye dek?

Kanlı,dikenli,süngülü,kesici,delici,zehirleyici,boğucu,yakıcı olsun istediği kadar.Türkü direnir ve basar çığlığını olmadık yerde. Cellatlar, kara kalabalıkları irkiltir. Dirilmiş derler ; öldürmemiş miydik? öldürmüşerdi ama..

"Pir Sultan ölür dirilir" dememiş miydik biz de?

"Her dem yeniden doğarız / Bizden kim usanası" dememiş miydi Yunus?

Marşlarımızı unutttuk mu?

" bir ölür bin geliriz / Bizi vurmak kurtuluş mu? " demez miydik?

Halk değil miydik?

"Yeniden doğmaz mıydık ölümlerde?"

Yine de yanıyor yüreğimiz.Avutmuyor bizi türküler bile.

Sivas deyince hep Pir Sultan gelsydi akla keşke.

Ama 2 Temmuz yaşandı  Sivas'ta , tarih oldu.

Pir Sultan!dan sonra  Kongresi ile değil de 2 Temmuzu ile anılacak.

Kara leke ,kötü leke Sivas'a ..Kim silecek bu lekeyi?

Sevgiyi ,umudu ,dostluğu, kardeşliği yüklenen bir şenliği beklemenin çoşkusunun yerine yaşananları  hangi yazar anlatabilir,hangi sinemacı filme alabilir bu duyguları ?Hangi ressam resmini yapabilir,hangi fotoğrafçı fotoğrafını çekebilir ?Kim şiirini yazabilir, türküleştirebilir ?

Bu vahşet nasıl anlatılır?..

Trajik toprak mı Sivas?

Yangınlar ili mi?

Çanlar hep mi çalacak Sivas'ta?

Osmanlı birini darağacına göndereceği zaman zil çaldırtırmış. Sivas ellerinde ziller çokca çalınmış ;sazlar da. Saz sesleri, türküler unutturmuş zaman zaman Sivas'taki zulmü. Aydınlığın çoğaldığı zamanlar da olmuş. Şenlikler ,bayramlar, mitingler...Tıpkı 2 Temmuz'un bir gün öncesi gibi,hatta sabahı gibi 2 Temmuz'un...

* Öner YAĞCI   " Sivas'ı Unutmak" kitabından






24 Mayıs 2012 Perşembe

YÜRÜMEK,ŞİİR



YÜRÜMEK

Yürümek; 

yürümeyenleri 

arkanda boş sokaklar gibi bırakarak, 

havaları boydan boya yarıp ikiye 

bir mavzer gözü gibi 

karanlığın gözüne bakarak 

yürümek!..

Yürümek; 

dost omuz başlarını 

omuzlarının yanında duyup, 

kelleni orta yere 

yüreğini yumruklarının içine koyup 

yürümek!..

Yürümek; 

yolunda pusuya yattıklarını, 

arkadan çelme attıklarını 

bilerek 

yürümek...

Yürümek; 

yürekten 

gülerekten 

yürümek...


NAZIM HİKMET











19 Mayıs 2012 Cumartesi

BEN BANDIRMA VAPURU



Bugün 19 Mayıs Atatürk'ü anma Gençlik ve Spor Bayramı. Türkiye cumhuriyetini "Gençliğe" emanet eden Yüce Atatürk bu bayramı  Türk gençliiğine milli şuur ve vatan sevgisi kazandırmak için armağan etmiştir.

19 Mayıs 2012 yasaklı bayram  ;çelenk töreni yok, sahalarda tören yok, Anıtkabir'de tören yok..Türk milleti ve gençliği bir sınavdan daha geçiyor.Atatürk'üne, bayramına kim nereden engellerse engellesin  sahip çıkmak zamanı...Şimdi Dağbaşını  duman almış (Gençlik)marşını,Gençliğe Hitabe'yi daha çoşkulu okumak zamanı.Hangimizin aklından çıkmıştır "Ben Bandırma Vapuru "şiiri :

Esme rüzgar esme halim perişan
Mustafa Kemal'im güvertede
Ben Karadeniz'de dalgalarla boğuşan
Küçük köhne bir tekne
Baştan ayağa dek iman dolu
Bu hasretlik daha ne kadar uzar
Uçmak isterim Samsun'a doğru
Bakışlarım kararır gözlerim dolar,
Ben «Bandırma Vapuru»
Karadeniz'de küçük köhne bir tekne
Yağma yağmur esme rüzgar
Yolumu bekler Anadolu
Gümüş dere durmaz akar.
Mustafa Kemal'im güvertede
Dayamış alnım ufka bakar.
Ben «Bandırma Vapuru»
Var git başımdan Karadeniz
Bu gece efkarım var
N'oldu ey gönül n'oldu
Gümüş dere durmaz ağlar
Kan ağlar altmış üç ilimiz
Kan ağlar Anadolu
Ben «Bandırma Vapuru»
Mustafa Kemal'im güvertede
Kaputuna bürünmüş
Bakışlarında kararlılık saçlarında rüzgar
Yıldızlar geçiyor alnından
Uzak zaferlerin şavkı vurmuş yüzüne.
Ben «Bandırma Vapuru»
Duyarım sesler gelir Anadolu'dan
Samsun'a doğru
Bir şey var gecenin içinde
Rüzgarlarla karanlıklarla dağılan
Bir şey var gecenin içinde
Mustafa Kemal'in sevinciyle ağaran.
Mesut TARCAN





Herşeye rağmen ama herşeye rağmen Bayramımız kutlu olsun.!

13 Mayıs 2012 Pazar

ANNELER GÜNÜ


 Her ne kadar anneler bir günde hatırlanmaz,her gün anneler günü dense de bu gün nedeniyle birşeyler yazmak paylaşmak istiyoruz. Hemen her gün aklımıza gelmeyenler "anneler günü "nünde aklımıza gelebiliyor.Anılar canlanıyor, eskiler harmanlanıyor...

Dün geceden itibaren izlediğim blog dostlarımın yazılarını hüzünle okudum. Sonsuzluğa göç etmiş sevgili anneleriyle ilgili çok güzel anılar paylaşmışlar. Severek okudum,saygı ile andım...

Benim annem yaşıyor ;bunu söylerken hüzünlü bir mutluluk duyuyorum.Hüzünleniyorum pek çok arkadaşın annesi yaşamıyor. Küçük kızımla yaşadığım anları düşününce daha da hüzünleniyorum....Kızım arkadaş canlısıdır, arkadaşlarının her durumu derinden etkiler.  Bir yaz tatlinde bir telefon görüşmesinde  Bir arkadaşı ağlaya ağlaya annesini kaybettiğini anlattı.Durur mu hemen koşa koşa arkadaşının evinde aldı soluğu canım kızım.Ben tanışmıyordum onlar okul arkadaşı idiler.Bir iki gün kızım arkadaşının yanında kaldı,acı taze ne dense boş...Gözleri ağlamaktan kan kırmızı olan kızım eve dönüdü.özlemişim iki gün geçmiş .Her gidiş gelişlerde sarılıp öptüğüm gibi yine sarılıp öpmek istedim.İki eli ile omuzlarımdan tuttu ve uzaklaştırdı beni, öpemedim.Dondum kaldım ne diyeceğimi bilemezken ,benden önce davrandı Dedi ki "arkadaşımın öpecek annesi şuanda yok ,sen de beni öpemezsin" İçim sızladı,çok üzüldüm o an ne söyleyeceğimi bilemeden öylece bakakaldım.Uzun bir süre arkadaşının hüznünü yaşadı,ben de sabırla izledim.Sonraki yıllarda dört can dost oldukları arkadaşları sık sık tatillerde buluştular.Bu buluşmalara  arada bizler ,anneler de katıldı.Bizlerin katıldığı buluşmalara tüm ısrarlarımıza rağmen annesi ölen kızımız katılmadı. Annenin yerini kim tutar ki ;hiçkimse ,Özlem haklıydı o yaşlarda.Belki biz istemeden acısını tazeledik,aklıma geldikçe hüzünlenirim yeniden yeniden...

Benim annem yaşıyor demiştim; yaşıyor ama nasıl yaşamak son iki yıldır geçmişte yaşamak.Bugünü ,yarını ,dünü olmadan yaşamak...Birkaç aya öncesine kadar biz çocuklarını unutmayan annem artık bizi de unutmaya başladı .Sık sık kardeşlerinden biri sanıyor,öyle sesleniyor.Gençliğine dönüyor sık sık ;okul şarkılarını,sevdiği şarkıları ve türküleri söylüyor.Annemin sesi çok güzeldi ;evde, arkadaş toplantılarında  söylerdi sevdiği şarkı ve türküleri.Nezahat Bayram ,Muzaffer Akgün .Hamiyet Yüces ve Müzeyyen Senar hayranı idi. "Karadır kaşların ferman yazdırır "türküsünü söylerken bir bölümde "ormanların gümbürtüsü" sesini çıkarırken sanırdık karşımızda orman var, gümbürdüyor...

Gençlğinde Anneler gününü pek önemsemezdi benim annem, her gün  anneler günün olmalı derdi. Çocukluğumuzda bu yüzden pek hediye alamazdık Fotoğraftaki inci küpe gibi küpe  hediye etmek isterdim.Çok severdim o fotoğraftaki incileri. Ama  annem küpeyi hiç sevmezdi, hiç görmedim kulağında .Sanırım ben inciyi ve küpeyi bu yüzden seviyorum , içimde kalan çocukluk uktesi ...


Belli bir yaştan sonra mahallenin de büyüğü ve annesi olduğunda, ziyaretçileri anneler gününde de artınca benimser oldu son yıllarda bu günü.Bir demet sevdiği çicek onu çok mutlu ediyor.


Her kadın annedir sözünden yola çıkarak ;sonsuzluğa göç etmiş anneleri saygı ile anıyorum ,kadın dostlarımın anneler gününü kutlarken,erkek dostlarımın da annelerinin ve sayın eşlerinin anneler gününü kutluyorum.. En saf ,en vazgeçilmez sevgi anne sevgisidir Sağlık ve esenlikler dilerim...

Arzu Sarıyer

*Hürriyet Gazetesi’nin logosunu çizen Tahsin Öztin’in çizdiği kulağı inci küpeli, boynunda zarif inci kolyesi olan, sade ve çağdaş anne logosu Türkiye’da Anneler Günü’nün simgesi 

6 Mayıs 2012 Pazar

ÜÇ FİDAN


           6 mayıs gecenin karanlığı,aydınlığa çekiliyor.Halkın “Hıdırellez” günüdür.Toprağa tohum atılır Hıdırellez’de…Halk inancında toprağın bereket vakti diye bilindiği bir gündür…Bugün O üç cesur devrimci yüreği anıyorsak,unutmuyorsak; O’nların attığı tohumlar yeşeriyor ,dal budak salıyor demektir…

29 Nisan 2012 Pazar

ONUR DA AĞLAR




     ONUR DA AĞLAR

     Gözlerinin pınarında
     Bir bulut,
     Boşandı boşanacak
     Nerdeyse.
     Aklımdan geçenleri
     Okuyorsun su gibi.
     Dünya gördü
     Bizi boğazladılar...

     Tutma gözyaşlarını
     Onur da ağlar...
     Bırak yıkansın gökyüzü,
     Lacivert, yeşil, altın
     Işıkları günbatının.
     İşte şafaktayız gene
     Çırılçıplak
     Ve mavi.
     İşte sanki dağ yeli
     Ve işte sanki meltem...

     Kimse toz konduramaz
     Kesip attığımız tırnağa bile.         
     Sen en güzel kızısın 
     Bütün galaksilerin
     Bense tözüyüm artık 
     Akkor tözüyüm      
     Prometheus'u yakan
     Kara sevdanın...

     Ne alnımızda bir ayıp
     Ne koltuk altında
     Saklı haçımız
     Biz bu halkı sevdik
     Ve bu ülkeyi.
     İşte bağışlanmaz
     Korkunç suçumuz...
          
                             Ahmed ARİF