21 Haziran 2025 Cumartesi

20 Haziran 2025 Cuma

Edip Cansever – Suçtur Çocuğun Olmak

 https://youtu.be/UGIS9OrxyDg?si=bUdeQnBBW7pxoi0-


Edip Cansever – Suçtur Çocuğun Olmak

sulanmış caddelere bakıyoruz: bugünün ikindisi

buğular içinde yüzüyor ağaçlar

sarı bir kedi yalanıyor uzun uzun

ayaklarını gererek

pespembe ayaklarının dibi

ve güneş ufak ufak damlıyor üstümüze

güneş ufak ufak damladıkça da

yeni yıkanmış bir taşlık görünüyor aralık bir kapıdan

boynunu uzatarak

yeni yıkanmış her taşlığın sonu: göze bakmak

biz güzü istemiyoruz, ama yaz dursun

bir gündüzü eğirelim, diyoruz, eğrilmiş bir gündüzün sonu

değil mi hayatın iplikleri, dokusu

ama yaz dursun, öyle bir dursun ki yaz

çiçekler ağaçlarda kalsın, uçurtmalar göklerde

haziran temmuz ağustos

birbirine sokulsun

ne olur bu böyle olsun

geçmesin, geçmesin onlarsız bir yaz

açsın sıcak kollarını özlemlerine

beklesin dursun.


özlem ki bir başkasının özlemine tutkunluksa

bir yerde hep aynı şeyi özlüyoruz

ayaklarımız karıncalanıyor büsbütün

büyük ayaklarımız, küçük ayaklarımız, ayaklığını yitirmiş ayaklarımız

kanıyla ölçüüyor besbelli, kendi kanıyla

kör karanlıkta, bir ayak büyüklüğünde kan

iki ayak büyüklüğünde, üç ayak büyüklüğünde, ayak dizileri halinde

ıslak betonların üstünden denize dökülüyor

bir çavlan, bir şelale gibi coşarak değil

usulca sessiz

kıpkırmızı ve iniltiyle

demek oluyor ki sarışın bir çocuğun ayaklarıdır deniz

terlemiş yüzü, ıslanmış saçlarıdır

ve demek oluyor ki; suçtur bir çocuğun olmak

suçtur daha başka şeyler gibi

ve düşün bir de, ya bütün o çocuklar seninse

ister doğu beyazıtta karlar içinde büyüsün

ister bir düzlükte tatvandan vana doğru

ve isterse izmirin tenha bir semtinde

kim ne derse desin, suçtur çocuğun olmak

akarsuyunu kendi, denizini kendi yaratan bir çocuğun

gittikçe kararan o kırmızılıktan

ki biraz sonra paçaları kıvrık adamların

çeşme suyuyla yıkayacakları

su

sağıtılmış gibi düşecektir gündüzün saydamlığından

su

utanmış gibi kayıp gidecektir

geceyle gündüzün olmadığı bir zamandan.


sulanmış ağaçlara bakıyoruz, bugünün ikindisi

buğular içinde yüzüyor ağaçlar

saat on haberlerini dinliyoruz

alıştık, bütün haberleri dinliyoruz zaten

önümüzdeki bir bardak su bile öyle derin ki

dalıp dalıp gidiyoruz suya

bakıyoruz da kocaman bir yıkıntı duvardaki çivi deliği

ve ellerimiz masa örtüsünün püsküllerinde

kapı tokmağı, çaydanlık

divan örtüsündeki leke

yerlerde kitaplar, gazeteler

pencere camındaki çatlak

pencere camından ufak ufak damlayan güneş

ve en önemlisi konuştuklarımız

değişen çizgiler yüzümüzdeki

fincanı tutarken titremesi ellerimizin

yani hayatın dokusunda ne varsa

yeniden yaşıyor, yeniden kullanıyoruz sanki.


özlem ki tutkunluktur bir başkasının özlemine

dalgalı camın ardında büyüyerekten

bir çocuk hızla geçiyor bisikletiyle.



Edip Cansever – Suçtur Çocuğun Olmak

sulanmış caddelere bakıyoruz: bugünün ikindisi
buğular içinde yüzüyor ağaçlar
sarı bir kedi yalanıyor uzun uzun
ayaklarını gererek
pespembe ayaklarının dibi
ve güneş ufak ufak damlıyor üstümüze
güneş ufak ufak damladıkça da
yeni yıkanmış bir taşlık görünüyor aralık bir kapıdan
boynunu uzatarak
yeni yıkanmış her taşlığın sonu: göze bakmak
biz güzü istemiyoruz, ama yaz dursun
bir gündüzü eğirelim, diyoruz, eğrilmiş bir gündüzün sonu
değil mi hayatın iplikleri, dokusu
ama yaz dursun, öyle bir dursun ki yaz
çiçekler ağaçlarda kalsın, uçurtmalar göklerde
haziran temmuz ağustos
birbirine sokulsun
ne olur bu böyle olsun
geçmesin, geçmesin onlarsız bir yaz
açsın sıcak kollarını özlemlerine
beklesin dursun.

özlem ki bir başkasının özlemine tutkunluksa
bir yerde hep aynı şeyi özlüyoruz
ayaklarımız karıncalanıyor büsbütün
büyük ayaklarımız, küçük ayaklarımız, ayaklığını yitirmiş ayaklarımız
kanıyla ölçüüyor besbelli, kendi kanıyla
kör karanlıkta, bir ayak büyüklüğünde kan
iki ayak büyüklüğünde, üç ayak büyüklüğünde, ayak dizileri halinde
ıslak betonların üstünden denize dökülüyor
bir çavlan, bir şelale gibi coşarak değil
usulca sessiz
kıpkırmızı ve iniltiyle
demek oluyor ki sarışın bir çocuğun ayaklarıdır deniz
terlemiş yüzü, ıslanmış saçlarıdır
ve demek oluyor ki; suçtur bir çocuğun olmak
suçtur daha başka şeyler gibi
ve düşün bir de, ya bütün o çocuklar seninse
ister doğu beyazıtta karlar içinde büyüsün
ister bir düzlükte tatvandan vana doğru
ve isterse izmirin tenha bir semtinde
kim ne derse desin, suçtur çocuğun olmak
akarsuyunu kendi, denizini kendi yaratan bir çocuğun
gittikçe kararan o kırmızılıktan
ki biraz sonra paçaları kıvrık adamların
çeşme suyuyla yıkayacakları
su
sağıtılmış gibi düşecektir gündüzün saydamlığından
su
utanmış gibi kayıp gidecektir
geceyle gündüzün olmadığı bir zamandan.

sulanmış ağaçlara bakıyoruz, bugünün ikindisi
buğular içinde yüzüyor ağaçlar
saat on haberlerini dinliyoruz
alıştık, bütün haberleri dinliyoruz zaten
önümüzdeki bir bardak su bile öyle derin ki
dalıp dalıp gidiyoruz suya
bakıyoruz da kocaman bir yıkıntı duvardaki çivi deliği
ve ellerimiz masa örtüsünün püsküllerinde
kapı tokmağı, çaydanlık
divan örtüsündeki leke
yerlerde kitaplar, gazeteler
pencere camındaki çatlak
pencere camından ufak ufak damlayan güneş
ve en önemlisi konuştuklarımız
değişen çizgiler yüzümüzdeki
fincanı tutarken titremesi ellerimizin
yani hayatın dokusunda ne varsa
yeniden yaşıyor, yeniden kullanıyoruz sanki.

özlem ki tutkunluktur bir başkasının özlemine
dalgalı camın ardında büyüyerekten
bir çocuk hızla geçiyor bisikletiyle.

19 Mart 2025 Çarşamba

Kurtuluş Yok Tek Başına Ya Hep Beraber Ya Hiçbirimiz

 

 Şiir: Kurtuluş Yok Tek Başına Ya Hep Beraber Ya Hiçbirimiz

kim mi kurtaracak seni köle
görecekler seni kardeş
yuvarlananlar uçuruma
duyacaklar çığlıklarını

seni köleler kurtaracak kurtaracaksa
ya hep beraber ya da hiç birimiz
kurtulmak yok tek başına yumruktan ve zincirden
ya hep beraber ya da hiçbirimiz

kim mi kurataracak seni aç insan
bize gel ekmek istiyorsan bize gel
kıvrananlara açlıktan
biz gösterelim sana yolu
biz açlar vereceğiz sana ekmeği

ya hep beraber ya da hiç birimiz
kurtulmak yok tek başına yumruktan ve zincirden
ya hep beraber ya da hiç birimiz

kim mi alacak öcünü yenilmiş adam
vurulmuşsun madem
gel yaralıların yanına
gerçi biz zayıfız kardeş
zayıfız, yaralıyız ama
alırsak biz alırız öcünü senin

ya hep beraber ya da hiç birimiz
kurtulmak yok tek başına yumruktan ve zincirden
ya hep beraber ya da hiçbirimiz

kim tutacak elinden bitik kişi
birleşmek zorundadır başkalarıyla
yoksulluğa dayanamayan
birleş sende yoksullarla durma birleş
yarına bırakmayanlarla bu işi

ya hep beraber ya da hiç birimiz
kurtulmak yok tek başına yumruktan ve zincirden
ya hep beraber ya da hiçbirimiz!

BERTOLT BRECHT

25 Ocak 2025 Cumartesi

Ahmet Hamdi Tanpınar

 SELÂM OLSUN

Selâm olsun bizden güzel dünyaya
Bahçelerde hâlâ güller açar mı?
Selâm olsun sonsuz güneşe, aya
Işıklar, gölgeler suda oynar mı?

Hepsi güzeldi kar, tipi, fırtına
Günlerin geçişi ardı ardına.
Hasretiz bir kanat şakırtısına
Mavi gökte kuşlar yine uçar mı?

Uzak, çok uzağız şimdi ışıktan,
Çocuk sesinden, gül ve sarmaşıktan,
Dönmeyen gemiler olduk açıktan,
Adımızı soran, arayan var mı?...


Ahmet Hamdi TANPINAR

2 Ocak 2025 Perşembe

KÜLLENEN YÜREKLER UTANSIN – Adnan Yücel Rüzgarla Bir Şiir kitabı

 Göz göze değilse bile yan yana seninle

Bir akşamınUtançları perdeleyen sessizliğinde

Gel seyrine koyulalımBirlikte koşturduğumuz bütün yolların

Hani güneşle yükselip göklere

Coşku saçan uçmaların ve çoğalmalarınGel seyrine koyulalım birlikte

Bıçaklaşırken kâğıt kâğıt yırtılanVe gittikçe sancılaşan tavırların

Geçmişin umutsuzluk doğuran gecelerinde

Sönmeden yanan kim

Sonuçsuz sevinç ateşlerinde

Tutuşmadan küllenen ve kaybolan kim

Dünyanın bütün dil bahçelerinde

İki tek sözcük dolaşıyor yalnızca dilinde

Hırs ve paraBirininDiğerinde kaybolduğu ihanet şarkısı

Yüreği alıp mühürleyenVe onurun

Ölümüyle bütünleyen iyileşmez bir yara

Varsın küllenen yürekler utansın

Ne aşk giriyor artık sözlerineNe dostluk

Ne de inancımız olan kavga

Konuştukça sayılar doluşuyor bakışlarınaKonuştukça ayak oyunları

YalanlarVe kurt sevinçleri dumanlı havaların

Ben yine sevinçten ve coşkudan yana

Bildikleri gibiyim dostlarınİki çiçek büyütüyorum

Yaz göğünü kucaklayan penceremde

Bir gürültülü kokusuyla fesleğen

Bir de haykıran moruyla menekşe

Suladıkça diyorlar ki bana sessizce

Aşkı tutsak edersen cüzdanlara çeklere

Suların ışıklı türküsünü

Bir daha taşıyamazsın çiçeklere


ADNAN YÜCEL